10 Mayıs 2013 Cuma

Portakal Kokulu Şehir : “ANTAKYA”




Hiç kokuları saklamak istediğiniz anlar oldu mu? Eminim en az bir kere de olsa bu duyguya kapılmışsınızdır. İşte Antakya’ya öyle bir zamanda gittim ki, kokusunu özleyeceğim bir gezim oldu. Bu yazıda size kendi deneyimlerimden yola çıkarak şehri nasıl gezeceğinizi anlatmak istiyorum.


Doğu illerinde dolaşmış ve oranın havasını almış olanlar için çok renkli bir şehir olduğunu söyleyemeyeceğim ama benim gibi gezipte her çiçeğin balı farklıdır diyenlerdenseniz eminim bu şehir size gerçek yüzünü büyük bir cömertlikle gösterecektir.

Bir kere hikayenin sizi bulmasını istiyorsanız lütfen şehirde yürüyün ya da gideceğiniz yerler için dolmuş, otobüs gibi yerel ulaşım araçlarını kullanın…

Şehrin merkezinde bir yerde kalmanız işinizi kolaylaştıracaktır. Ben öğretmen evinde kaldım fakat keşif sırasında bulduğum bir yer var ki tekrar gittiğimde orayı tercih edeceğim, sizlere de şiddetle tavsiye ediyorum.


Burası çarşının nerdeyse orta yerinde olan ama yüksek duvarlar ile şehrin kalabalığından ayrılmış “Antakya Katolik Klisesi”.  Muazzam bir avlusu, dingin bir atmosferi ve pırıl pırıl çalışan insanları var. Evet bildiğiniz tarihi kilise.  Kilisenin içinde birde misafirhanesi var. Odalar temiz ve otantik. Üstelik oldukça uygun fiyatlı. Otel hizmeti beklemeyip sadece yatmak için bir yere ihtiyacınız varsa mutlaka burayla bir görüşün derim. Fakat oda sayısı az olduğu için gitmeden mutlaka arayıp rezervasyon yaptırın. İşte bilgileri :

P.Domenico (Valentino) Bertogli (Antakya Katolik Klisesi)

Kurtuluş Cad. Ataman Demir Sok. No: 6 PK 107 Antakya
Tel: +90 0326 215 67 03

Antakya deyince hepimizin aklına yemek geliyor…. Muhteşem Hatay mutfağı… Gerçektende oldukça lezzetli şeyler tattım. Sanırım, oldukça farklı kültürlerin kaynaşık yaşadığı şehrin yemeklerinin bu kadar lezzetli olmasının sebebi bu kültür kesişimi.

Yemek için farklı tavsiyelerim olacak… Bu konuda ne kadar hassas ve meraklı olduğumu bilirsiniz… İlk olarak Leban ile başlayalım…

Leban, Gazipaşa Caddesinde Ortodoks Kilisesinin hemen yanında çok eski ve neredeyse Hatay yemekleri denildiğinde akla gelen ilk isimlerden biri… İlk defa 1924 de kurulmuş… Nesilden nesilede devam ettirilmiş… Üstelik fiyatları da oldukça uygun. Daha sonra turistik olarak benzerleri lüks bir şekilde dizayn edilip şehrin çeşitli yerlerine açılmışlar ama siz beni dinleyip bu eski lokantaya mutlaka gidin. İçeri girdiğinizde alt katı mutfak müzesi olarak dizayn edildiğini göreceksiniz. Burada oldukça eski mutfak araç gereçleri var. Bazılarının büyüklüğü dehşet verici. Birkaç fotoğraf almak isteyeceğinize eminim. Oturmak için terası tercih edin. Yani dördüncü kat. Manzarası şehri görmek için oldukça uygun. Çalışanları öyle sempatik ki sizi evinizde gibi hissettirmek için ellerinden geleni yapacaklardır.  Leban’ın anlamını merak edenler için hemen yazıyorum; Arapça bir kelime ve Türkçe karşılığı yoğurt. Ayrıca Leban Kelimesi, Arapça ve İbranice ortak kullanılan tek kelimedir ve beyaz anlamına gelmektedir. İbraniler ve Araplar bu kelimeyi Lübnan Dağlarının karının beyazlığı içinde kullanırlar.


Gelelim ne yemeniz gerektiğine… Leban’a kesinle oldukça aç gidin… Ve çok geç saate kalmayın zira yedikleriniz, kolay hazmedilecek şeyler değil… Bir kere burada ki masanız sadece mezelerden ibaret olsun… Kebap ve et faslı için durağımız ayrı bir yer… İsimlerini yazacağım mezeler ile masayı donatın ve sıcacık gelen pişi ile hepsini bandıra bandıra afiyetle yiyin… Yazarken bile hala iştahım kabarıyor; tadacağınız lezzetler gerçekten sıradan değil. Bazılarının İstanbul’da da yemiş olabilirsiniz ama inanın bana alakası yok… Şimdi siparişinizde olması gerekenler ; Tereyağlı fıstıklı humus ( bunun için ölebilirim ki normalde humusdan hiç haz etmezdim) , Bakla, Cevizli Biber, Süzme Yoğurt, Tarator, Zeytin ve Zahter Salatası, Abugannüç, Patlıcan ve Biber Yoğurtlama, Oruk, Lebannigra… Bu mezeler ile tam olarak padişah sofrasında ağırlanmanın keyfini yaşayacaksınız… Üzerine kahvenizi içmeden oradan ayrılmayın…

Gelelim kebap kısmına… Misss gibi etler gelsin… Tepsi ya da kağıt kebabı yörenin en çok bahsi geçen et sunumları arasında… Size önerim tepsi kebabı… Uzun çarşının içinde kasaplar göreceksiniz. Bildiğimiz eski usul mahalle kasapları. İçeride ya da dükkanın önünde gayet salaş masalar var…  Et yiyeceksiniz buralarda yemelisiniz. Ne kadar yemek istediğinizi söylüyorsunuz, bildiğiniz satır ile gözünüzün önünde hazırlanıyor hemen yakında ki ekmek fırınının odun ateşine tepsiler yollanıyor çıktığı gibide masanızda… Bazılarınız için görüntü ya da ortam pis gelebilir ama ben parmaklarımı yerken her şey cennet gibi görünüyordu gözüme… Hassas olanlar için şehirde şık ve güzel restorantlarda mevcut oralarda et yiyebilirler…  Yemek serüvenimiz henüz bitmedi… Tavuk ve Balık içinde önerilerim olacak… Ama şimdi biraz şehirde nereleri gezeceğinize değinelim…

Bu yazacaklarım, şehrin merkezinde yürüyerek keşfedeceğiniz yerler. Bazen halktan birine sorduğunuzda minibüse yönlendirebilir sizi ama inanın yürüyerek yapacağınız keşif daha eğlenceli.  Araçlı gidilecek yerleri yazacağım size zaten…

  1. Hatay Arkeoloji Müzesi

Hatay Müzesi Cumhuriyet Alanında, Asi Irmağı kenarında ve köprü yakınında bulunmaktadır. Arkeoloji Müzesinin yapımına 1934 yılında başlanmış, 1948 yılında ise ziyarete açılmıştır. Müze, mozaik koleksiyonu bakımından dünya da ikinci sırada yer almaktadır. Bu müzeyi gezmeden mutlaka mozaikler hakkında biraz okuyun, hatta küçük bir kitap edinin. Çünkü her birinin hikayesini bilince bakmak daha da anlamlı geliyor. Antepteki mozaik müzesi gibi modern ve büyük bir yapı olmasa da içinde yer alan eserler bakımından görülmeye değer bir arşiv sergiliyor. Tabi sikkelerin olduğu bölümde ayrıca güzel.




  1. Ortodoks Kilisesi

Antakya Hürriyet Caddesinde bulunan kilisenin yapımına 1860 yılında başlanmış, büyük depremin ardından 1900 yılında tekrar restore edilmiştir. Kudüs’ten sonra en eski kilise ve Doğu Ortodoks Kiliselerinin en güzelidir. Ayrıca size bahsettiğim Leban Lokantasına çok yakındır.



  1. Havra

1700 yıllarında, Antakya Kurtuluş Caddesinde ki bir binanın Havra’ya dönüştürüldüğü tahmin edilmektedir. Havra’da bulunan mukaddes kitap “Tevrat” ceylan derisine İbranice yazılmış olup, 500 yıllık bir geçmişe sahiptir. Düzenli olarak Musevi Cemaati burada ibadetlerini yapmaktadır.

  1. Katolik Kilisesi

Burası size adres bilgilerini verdiğim konaklamanız için tavsiye ettiğim kilise. Katolikler 600 yıl aradan sonra tekrar Antakya’ya yerleşmişlerdir. Buraya ilk gelenler bir kilise ve çocukları için bir okul açmışlar, daha sonra da Antakya’ya gelen Fransız rahipler ise buraya bir manastır kurmuşlardır. 1852 yılında dönemin padişahlarından bir Katolik Kilisesi kurmak için izin almışlar birkaç yıl içinde bu kiliseyi yaptırmışlardır. Bu kilisenin bahçesinde çanın bulunduğu yere mutlaka çıkın. Doğru açıyı yakalarsanız, aynı kare içinde cami minaresi ve kilisenin çanını çerçeveleyerek anlamlı bir fotoğraf karesi yakalayabiliyorsunuz. Benim kiliseyi ziyaretim sırasında, camiinin imamı yapılacak olan bir etkinliği haber vermek üzere kilise yetkililerinin yanına gelmişti. İmam olduğunu bilmiyordum. Kilise yetkilileri, hakkında buranın nurlu ve ilmi bir adamı kendisine çok saygı duyuyoruz mutlaka tanışmalısınız diyerek inancın ibadethane duvarlarını yıkıp insanlık noktasında olabileceğini birebir gösterdiler. Antakya insanı farklı inanç ve kültürlerin ortak yaşamına oldukça sık tanıklık edeceğiniz hikayeler ile süslü.





  1. Eski Antakya Evleri

Antakya sokaklarında dolaşmak ve eski şehrin atmosferini koklamak için daracık mahallelerde dolaşmayı sakın unutmayın. Antik Çağ’daki Antakya evlerinin bir avlu etrafında gelişen plan şemasına ve bazı mimari özelliklerine asırlar sonra inşa edilmiş olan eski Antakya evlerinde de rastlamak mümkündür. Özellikle aynı içe dönük yaşayış sokak ile minimum ilişki ve antik çağdan bu yana gelen mahremiyet duygusu evlerin mimari karakterinin oluşmasında ona belirleyici unsur olmuştur. Birbirine benzeyen ve genellikle iki katlı olan evler taş, kerpiç ve ahşaptan yapılmıştır. Evlerin cepheleri genellikle güney ve batıya bakmaktadır.








  1. Habib-i Neccar Camii

Aslında merkezde görülesi camii sayısı daha fazla. Meraklıları gitmeden internetten bu bölgedeki camiler hakkında bilgi alabilirler. Ben önemli olanlardan bir tanesini seçip yazmak istedim. Çünkü bir gezi haritası çıkarırken zamanla yarışmanın da getirdiği bazı ayrıştırmalar oluyor. Şehir merkezinde geçireceğiniz uzun bir tam gün için o yüzden sadece 9 noktayı belirledim. Cami, Antakya’nın 636 yılında Arapların eline geçtiği dönemde inşa edilmiştir. Bugün ki Türkiye sınırları içinde inşa edilen ilk cami olduğu kabul edilmektedir. Kurtuluş Caddesinde bulunan Cami, Hz. İsa’nın havarilerine ilk inanan ve bu uğurda canını veren bir Antakyalının adını taşımaktadır. Caminin kuzeydoğu köşesinde yerin 4m altında Habib-i Neccar Türbesi bulunmaktadır. Etrafı medrese odaları ile çevrilidir. Cami avlusunda bulunan şadırvan 19 yy eseridir.




  1. St.Pierre Kilisesi

Bu kiliseye dolmuşlarla gidebileceğiniz gibi yürüyebilirsinizde. Şehir merkezinden yürümeye başladığınızda mesafesi Beşiktaş Kabataş arası diyebiliriz. Kilise, Reyhanlı karayolu üzerinde Habib-i Neccar Dağının uzantısı olan Haç (Stauris) Dağı’nın eteğindedir. 13m uzunluğunda, 9.5m genişliğinde ve 7m yüksekliğinde doğal bir mağaradır. Hz. İsa’nın ölümünden sonra havarilerinden St. Pierre Antakya’ya gelerek (MS I yy ilk yarısında) burada telkinlere başlamıştır. İsa’ya inanlara Hıristiyan adı ilk kez burada verilmiştir. 1963 yılında Papa VI. Paul tarafından burası Hıristiyanların Hac yeri olarak kabul edilmiştir. Her yıl 29 Haziran’da St.Pierre Günü (Bayramı) kutlamaları yapılmaktadır.






  1. Uzun Çarşı

Gelelim alış verişe. Antakya’dan alacaklarınız ve bence uçağınıza doğru yola koyulmadan uğrayacağınız son durak burası olmalı. Her şeyi bir arada bulacağınız bu çarşıdan almanız gerekenleri kısaca şöyle özetleyebilirim. Yörenin vazgeçilmezi Nar Ekşisi… Taze ve kurutulmuş kekik… Yöreye has peynirler. Vakumlu künefeler… Salça… Sevenler için sele zeytin. Defne Sabunu… Ve damak tadınıza göre bulacağınız birçok şey… Fiyatların uygunluğu bakımından taşımaya değer. Özellikle taze kekik bence olmazsa olmazınızdır…









  1. Antik Cam Evi


Burası aslına bakarsanız tarihi mekanlar arasında sayılamaz. Ama benim gibi bir şişe koleksiyoneri için şehrin en keyifli mekanlarından biriydi. Görülmesi ve sahibi ile tanışılması konusunda da tüm içtenliğimle öneride bulunuyorum. Camın ilk keşfedildiği yerlerden birisi Antakya civarıdır. Binlerce yıl Antakya civarında gezgin cam atölyeleri cam objeler üretmiştir. Bu antik cam evinin şimdiki sahibinin babası Asaf Asfuroğlu ise Antakya’da ki sabit cam atölyesini kuran kişidir. Bu atölyeden kalan birçok araç gereç ve ürün ise 140 yıllık tarihi bir Antakya evinde sergilenmektedir. Aynı zamanda evde yer alan atölye de Roma, Bizans ve Fenike Dönemine ait parfüm, ilaç ve gözyaşı şişelerinin röprodüksiyonları yapılmakta ve satışa sunulmaktadır. Şimdiki varis olan, Şadi Asfuroğlu bu işe yüreğini koymuş bir usta. Asıl mesleği olan dişçilik ile hobi olarak başladığı cam ustalığı arasında ise muazzam bir köprü kurmuş. Kendine has geliştirdiği aletler takdire şayen. Yalnız müzeye gitmeden mutlaka kendisini arayın. Son derece misafir perver olan Şadi Usta’dan dinleyeceğiniz hikayeler ve evin içinde yapacağınız geçmişe yolculuk gezinize masalımsı bir hava katacak. Müze hakkında birçok bilgiye www.antikcamevi.com sitesinden ulaşabilirsiniz.



Şimdi şehir merkezinden uzaklaşmadan önce gelelim “künefeciler meydanına”… Antakya da yemekler bir yana tatlılarda hatırı sayılır cinsten… Bu kadar yemeğe bir sürü obez insan bekliyorsunuz ama yerel halk anatomik olarak tipik doğu insanı özelliği gösteriyor. Gezimizin şehir merkezi etrafında olan kısmını bitirdikten sonra yavaşça artık dışarılara açılma vakti geldi. Şimdi sizi çok güzel iki yere götüreceğim… Önce sahile inip Çevlik’te Akdenize bakacağız sonra da dağlara çıkıp Vakıflı köyünü ziyaret edeceğiz…

Çevlik

Çevlik’e gitmek için şehir merkezinden Samandağ Minibüslerine binin ve son durakta inin. İndiğiniz yerde sahile inen bir başka minibüse aktarma yapın. Zaten kime sorsanız hemen gösterecektir. Şehir merkezine yaklaşık 1.5 saatlik mesafede olduğumuz için gün ışığından faydalanmak ve gezeceğimiz noktaların keyfini çıkarmak adına sabah erken saatte yola düşmekte fayda var derim ben.

Çevlik, küçük bir tatil beldesi. Ülkemizin en uzun ikinci sahiline sahip. Ayrıca mersinle birlikte caretta carettaların yumurtalarını bırakmak üzere geldikleri kumsallara sahip. Bu güzel sahil beldesinin ise en kötü tarafı yeterince temiz olmaması. İnsanı üzüyor dediğim bazı şeylere tanıklık edebileceğiniz gibi doğanın muhteşemliği karşısında da elinizin kolunuzun bağlandığı zamanları yaşıyorsunuz. Sezon zamanında dünyanın dört bir yanından gelen turistlere ve yöre halkına ev sahipliği yapan bu kumsalların yakın zamanda koruma ve bakım altına alınması en büyük temennilerim arasında. Çevlik’in tatil beldesi olması yanında antik bir şehrin kalıntılarına ev sahipliği yapıyor olması da dünyaca önemli bir noktada olmasına sebep. Özellikle Titus Tüneli görülmesi gereken ilk yerlerden biri.


Titus Tüneli

Tarihi kayıtlara göre, "dünyanın ilk tüneli" olarak tanımlanan Titus Tüneli, Roma döneminde dağlardan inen suların sürüklediği tortuların limanı doldurmasını önlemek için çalışmalara İmparator Vespasianus (MS.69-79) zamanında başlanmış, oğlu İmparator Titus (MS.79-81) zamanında da tamamlanmıştır. Bu çalışma sonucunda da limanın dolması önlenmiştir. Bu mühendislik harikası olan tünel, 1000 kişilik esir ordusu tarafından 10 yıl boyunca çalışılarak açılmış.

Tünel Titus zamanında tamamlandı ve derenin önü bir duvarla kapatılarak sel suları , yüksekliği 7 mt. genişliği 6 mt olan bu tünel vasıtası ile uzaklara akıtıldı, böylece limanın dolması engellenmiş oldu. 130 m'si tünel, kalanı açık kanal halinde olan tünelin uzunluğu girişten Çevliğe kadar 1380 m'dir

Günümüzde tünelin üzerinde blok taşlardan yapılmış, bugün de kullanılabilir durumda olan tek kemerli bir Roma köprüsü bulunmaktadır. Ayrıca kaya mezarları yine bu bölgenin önemli kalıntıları arasındadır.

Titüs Tünelinde dolanıp, kaya mezarlarına da uğradıktan sonra sahilde ki balıkçılarda keyif yapmadan buradan ayrılmamanızı şiddetle tavsiye ediyorum. Özellikle yöreye ait olan dip balıklarını tatmalısınız. Eminim bu kadar lezzetlisini başka yerde yeme şansınız olmayacak.

Akdenizin havasını alıp karnımızı da doyurduktan sonra Samandağ’ına geri dönüp Vakıflı köyüne çıkmadan uğrayacağımız iki yer daha var.  Biri Beşikli Mağarası Diğeri ise St. Simeon Manastırı. Bu iki nokta ile ilgili şöyle bir bilgi vermek istiyorum. Konumları gereği normal dolmuş ile gitmek biraz sorunlu. Bu yüzden Samandağ’da özel bir araçla anlaşıp bütün noktaları daha rahat gezebilirsiniz. Ama bütçeniz ve vaktiniz yeterli değilse maalesef bu iki yeri es geçip merkezden dolmuşla direkt Vakıflı köyüne geçmeniz gerekecektir.

Beşikli Mağarası. “Seleukeia Pieria” ya da diğer bir deyişle “Pieria’daki Seleukeia” antik kentin en önemli kalıntılarından biri olan Beşikli Mağara tamamen kayaya oyulmuş mezar kompleksidir. 18. ve 19. Yüzyıl seyyahlarınca seyahat kitaplarında krallar mezarı olarak tanımlanmış W.Barlett tarafından gravülleri çizilmiştir. Mezar odasının bulunduğu alan eski çağlarda ölüler şehri olarak adlandırılan bir nekropol alanı olarak düzenlenmiştir.


St. Simeon Manastırı ; Samandağ İlçesi yolu üzerinde Değirmenbaşı beldesinden ayrılan bir yolla gidilen Aknehir Beldesi sınırları içinde 479 metre yüksekliğinde bir tepe üzerinde kurulmuştur. M.S. 6 yüzyılda yapılan Manastırın sekizgen avlusunun ortasında doğal bir kayadan yapılmış sütun mevcuttur. St. Simeon buraya M.S. 541 yılında gelmiş ve 592 yılında ölmüş olup. St.Simeon’un ölünceye kadar bu sütün üzerinde yaşadığına inanılır.  



Vakıflı Köyü


Portakal çiçeklerinin kokusunu hafızanıza kaydetmek ve asla unutmak istemeyeceğiniz bir deneyime hazırlıklı olun. Ülkemiz birçok güzel köye ev sahipliği yapmaktadır ama Vakıflı bir başka denilesi cinsten bir havaya sahip.

İlçe merkezine 4km uzaklıkta narenciye bahçeleri içerisinde yer alan Samandağı’nın en şirin ermeni  köylerinden biri. Aslında sadece bu köy için özel bir yazı hazırlanacak kadar da hikaye barındırıyor içinde. Köy merkezinde 1860 lı yıllarda inşa edilen ve 1997 yılında estetik mimarinin güzel bir örneği olarak restore edilen Meryem Ana Kilisesi ile karşılaşırsınız. Kilisenin bahçesine uğramışken köyü yaşatmak adına kurulan ve köy kadınlarının el emekleri ile hazırlanan, nar ekşisi, şuruplar, şaraplar, reçeller ve tadına doyamayacağınız likörlerden mutlaka almalısınız. Ayrıca uzaktan sipariş verdiğinizde kargoyla evinize kadar gönderiyorlar. Benim favorim köy kadınlarının yaptığı portakal çiçeği reçeli ve tuzlu yoğurt süzmesiydi. Kiliseden aşağıya doğru yürürken köyün evleri dikkatinizi çekecektir. Merkezde ki köy kahvesinde çayınızı içip minibüsün sizi almasını beklerken yerel halkla yapacağınız sohbetin tadını çıkarın.


Oldukça yoğun geçen bir günün sonunda şehir merkezine dönüş ve yarın sabah yapılacak olan Harbiye gezisi için hazırlanmak üzere dinlenmelisiniz. Antakya için önerim 3 tam gün ve 2 gecedir. Bu durumda kısa bir plan yapmak gerekirse, uçağınızı erken saatte hatay’da olacak şekilde seçin. İlk gün sabah eşyalarınızı otele atar atmaz, şehir merkezi gezinizi rahatça yapabilirsiniz. İkinci gün, Çevlik ve Vakıflı civarları. Üçüncü gün ise gece geç saate dönecek şekilde uçuşunuzu ayarlarsanız son derece yeterli ve keyifli bir serüveni tamamlamış olursunuz.

Gelelim üçüncü gün yol hikayemize, az önce de bahsettiğim gibi sabah erken kalkıp odayı boşaltıp valizleri emanete bırakır bırakmaz önce Harbiye’ye gideceğiz oradan Uzun Çarşıya gelip alış verişimizi yapacağız sonrada havalimanı yoluyla kürkçü dükkanına dönüş.

Harbiye (Daphne)

Harbiye’ye yine şehir merkezinden kalkan dolmuşlar ile gidebilirsiniz. Bu dolmuşlar giderken başka dönerken başka bir yol kullanıyorlar. Özellikle dönüş yolu süprizli. Harbiye’nin en önemli özelliği şelaleleri. Her yerden çağlayan sular bir bakıma sizi cennete çağırıyor gibi ama her şelalenin dibine kurulmuş çay bahçeleri ise bir o kadar cennetten kovulma isteğinizi artırıyor. Harbiye ile ilgili yetkililere bir talepte bulunmak istiyorum. Burayı doğal park ilan edip, çay bahçeleri için ise başka bir formül yaratsınlar eminim hem işletmeler hem de doğal güzellik için çok daha iyi bir sonuç elde edilecektir.


Şelalerin sesi, havanın temizliği derken acıkacağınız bu yerde tavuk yemenizi öneririm. Özel sosla hazırlanıp mangalda pişirilen tavuk eti oldukça lezzetli. Ayrıca Suriye’den gelen kaçak malların satıldığı minik bir pazarın içinden geçerken de çeşitli hediyelik eşyalar almanız mümkün. Fotoğrafçılar için enstantene denemelerine poz veren çağlayanlar oldukça farklı kompozisyonlara olanak verecektir. Maksimum yemekle birlikte iki ya da üç saatinizi alacak Harbiye yolculuğunun dönüşünde minibüse binin. Şehrin terası olarak anılan yerden geçen minibüs bütün Antakya’yı 360 derece görebileceğiniz yükseklikten geçerek merkeze dönüyor. Bu yolculuktan keyif alacaksınız. Ayrıca eğer St.Pierre Kilisesine gidemediyseniz sakın üzülmeyin, minibüs şehre tam kilisenin olduğu yerden dönüyor. Son fırsat hale elinizde. Orada inip kiliseyi gezip merkeze yürüyebilirsiniz.


İşte sonunda uzun çarşıya geri döndük. Alış verişinizi yapıp belki son kez tatlınızı yedikten sonra Havaş’ı arama ve havalimanına doğru yola çıkma vakti.

Gezginler için yol ve hikayeler bitmez. Başka yerlerde başka hikayeler ile görüşmek üzere.


Bunları Biliyor Muydunuz?


*Antakya Mozaik Müzesi Mozaikleri bakımından Dünyada ikinci sırada...
*St. Pierre Kilisesi Hıristiyanlığın yayıldığı ilk mağara kilise...
*Asi Nehri Güney’den Kuzey’e ters akan tek nehirdir...
*Habib-i Neccar Camii Anadolu'da yapılan ilk camidir...
*Hatay, Türkiye Cumhuriyeti tarihinde Devlet olma özelliğini kazanmış tek vilayettir...
*M.Ö 300 yılında kurulan Antakya, M.Ö I. yy antik dünyanın üç büyük şehrinden biriydi.
*Roma döneminde yapılan Olimpiyat Oyunlarına ev sahipliği yapmıştır.
*Antakya müzesindeki para koleksiyonu dünyada 3. sırada yer almaktadır.
*Dünyada meşalelerle aydınlatılan ilk sütunlu cadde olan HEROD CADDESİ (KURTULUŞ CADDESİ) Antakya’dadır.


1 yorum:

  1. Antakyamız herkese hitap eden nadir yerlerdendir.O tarihi ,otantik atmosferini iliklerinize kadar hissedebileceğinizc en güzel şehirlerden biridir.Emeğinize sağlık.

    YanıtlaSil