Sevgili Kaptan,
İnsanoğlunun bazı halleri var ki bakıp da görmemek, görüp de görmezden gelebilmek neredeyse imkansız. Kendimi en izole hissettiğim dağlarda grupta çok konuşan insanların olmasına rağmen uzakta durabilme hakkımı kullandığımı bilirsiniz.
Ağaçlar, oksijen, patika, kayalar ve renkler... Araya girebilecek tek canlı börtü böcek kelebektir... Bir başka insan değil. İşte belayı çekebilme yeteneğim sayesinde bazen kilometrelerce yüksekte bile olan oluyor...
Şimdi gelelim hikayemizin kahramanlarına. Bunlar 30 yaşını geçmiş uzun süredir bir ilişki yaşayamamış ve bir sürü saçma sapan hikayede kendine gözyaşı ve acı biriktirerek başkalaşan insan formundan oluşmaktadırlar. Her yerde karşınıza çıkabilirler, hatta siz bile o kabileden olabilirsiniz. Bu insanlar toplu halde ve kabilenin içindeyken son derece eğlenceli olurlar. Çünkü tipik halleri vardır hepsinin : "anı yaşıyorum şekerim" "dünya dursa ben durmam" "amaaan sabahlar olmasın" "hayata bir kere geliyorum"... neyse bunların türevleri böyle artar da gider... Bu palavraları sıkma anında hepsi çok şeker ve zararsızdırlar... Kabus bunların kabileden ayrılmalarıyla başlar. Buda tabii ki biriyle ilişki sürecine girilmesi olayıdır ki, aman allahım bigbang teorisi için bile bilim adamları o kadar kafa yormamıştır.
Bu kabileden arkadaşlarınız var ise mutlaka tanıklık etmişsinizdir. Bir ilişki mi başlıyor, yeni bir ulus mu kuruluyor ayırt etmek neredeyse imkansız. Ve kendinizi bir anda arkadaşınızın hayatının obsesif detayları için kafa yorarken bulursunuz. ( hemen koşarak uzaklaşın)
Fakat kabus bununla bitmez, asıl "şiddet" ilişki başladıktan sonra yaşanır. Uzun süredir duyulan özlem, kafada çiftlerin yapabileceği şeylerin listesi, ukte kalmış fotoğraf parçalarına yerleştirilen kafalar... vs... vs... deliren bir kabile üyesi artık gücünün maksimum seviyesine ulaşarak "ilişki sendromuna" kapılmıştır. Büyük geçmiş olsun... Bu sendrom maalesef ölümcüldür...
İşte benim dağlarda karşılaştığım çift bu sendromların hepsini sergiliyorlardı. İlişkinin başı ve ikisi de kabilesinden yeni ayrılmışlar. Kendilerini mutlu etmek adına sosyalleşmeye başlamışlar fakat çift olarak sosyalleşmelerinin getirdiği kaygıyla ortama zehirli gaz gibi titreşen ölümcül bir hava katıyorlar. Gerekli gereksiz her yerde, bununuza sokulan bir telefon ve peşinde "pardon fotoğrafımızı çeker misiniz?" ile başlayan diyalog, "bakim nasıl çıkmış?" "aşkım gözünü kapamışsın" "pardon, tekrar çekebilir misiniz?" ... Facebook birazdan bir çiftin daha ne kadar mutlu olabildiğine tanıklık edecek ve fotoğrafı çeken ben karşımda gördüm şeyin mutluluk olmadığını biliyorum.... Kaptan biliyorsun, aşk ya da ilişki düşmanı değilim ...Hatta ruhum sevgiden beslenir, bir adamı düşlemiyorsam yaşamıyorumdur... Ama bu "ilişki sendromu" yaşayanlar hasta ruhlular... Şimdi hepsinin ortak özelliklerini sıralayacağım ve bana hak vereceksiniz.
İlişki sendromu yaşayan çiftlerin ortak özellikleri:
1) Uzun süredir yaşadıkları yalnızlıklarından şikayet halinde olduklarını asla itiraf etmedikleri için, ilişkiye girer girmez aşırı sosyal eğilim gösterirler (çift olarak) Kahvaltı org., diğer çiftlerle yemekler, evde yapılan klasik şeyler.
2) Karşılarındakine kendilerini anlatma çabasına girişirler ki bu çoğu zaman kendi gerçekliklerinin dışında kafalarında yarattıkları karşısındakinin hayran olacağı kişiye ait çarpıtılmış hikayelerdir
3) Sosyal ortamda (facebook twitter) sürekli fotoğraf ve mutluluk içeren bildirim paylaşma halleri
4) Bebekçe konuşma denilen yeni bir dili gerekli gereksiz kullanma tavrı
5) Bitmek bilmeyen mesaj ya da whats up kullanımı, ki ilişki telefon sayesinde hızlı yol kat eder böylece beklenen tartışma ve kavga anlarına da hızla yaklaşılır
6) Hayatında eksik noksan ne varsa bu ilişkinin bunu kapatacağı beklentisiyle başlayan yanlış yolculuklar
7) Ortak nokta bulmak için çırpınışlar ki bu çoğu zaman körlük derecesinde, algıyı kapatma eğilimiyle başlar. Karşısındakini yalın olarak görmektense kendi yüklediği anlamlar etrafında başka bir dünyadan bakma halleri... kırmızı alarm burada çalmaya başlar. Çünkü hayal kırıklıkları yakındır...
8) Mesajlara gelecek yanıtların yarım saat gecikmesi durumunda yaşanan abartılı öfke nöbetleri... Kaygı, güvensizlik ve kötülük artık başını çıkarmaya başlamıştır...
9) Bu en büyük tehlike "can sıkıntısı"... artık birlikte yapılan etkinliklerde can sıkıntısı, trip atma, laf sokma vs olayların başladığı zamanlardır... "Neden hep aynı şey oluyor?" gibi anlamsız sorularla beyin yeme kısmı ise ara öğünleri bile efsane bir şölene çevirir...
10) Ayrılık çanları kimin için çalıyor? kısmında artık büyülü aşk gitmiş yerini asla konuşmayı beceremeyen iki yorgun ruha bırakmıştır... Facebook iletileri alıntı yapılan anlamlı laf sokmaca cümlelerinden ibarettir, çiftler arası haberleşme twitter dan sağlanır.. Hala bir şans vardır ama adımı karşıdakinin atmasıyla beklenen anlamsız bir girdaptır... Çoğu zamanda kimse adım atmaz.
İşte ilişki sendorumun genel döngüsü böyle.. peki bunun bir reçete ve tedavisi var mı? Elbette... Buradan bedavaya bilgi verecek değilim ama ben buldum!!!! Artık soytarı değil, sarayımın kraliçesiyim... Darısı başınıza.
Kaptan, galiba gemide kadın olmaması doğru bir kararmış.
Hasretle, selamlıyorum sizi.
Seyr-i Alemciniz.
İnsanoğlunun bazı halleri var ki bakıp da görmemek, görüp de görmezden gelebilmek neredeyse imkansız. Kendimi en izole hissettiğim dağlarda grupta çok konuşan insanların olmasına rağmen uzakta durabilme hakkımı kullandığımı bilirsiniz.
Ağaçlar, oksijen, patika, kayalar ve renkler... Araya girebilecek tek canlı börtü böcek kelebektir... Bir başka insan değil. İşte belayı çekebilme yeteneğim sayesinde bazen kilometrelerce yüksekte bile olan oluyor...
Şimdi gelelim hikayemizin kahramanlarına. Bunlar 30 yaşını geçmiş uzun süredir bir ilişki yaşayamamış ve bir sürü saçma sapan hikayede kendine gözyaşı ve acı biriktirerek başkalaşan insan formundan oluşmaktadırlar. Her yerde karşınıza çıkabilirler, hatta siz bile o kabileden olabilirsiniz. Bu insanlar toplu halde ve kabilenin içindeyken son derece eğlenceli olurlar. Çünkü tipik halleri vardır hepsinin : "anı yaşıyorum şekerim" "dünya dursa ben durmam" "amaaan sabahlar olmasın" "hayata bir kere geliyorum"... neyse bunların türevleri böyle artar da gider... Bu palavraları sıkma anında hepsi çok şeker ve zararsızdırlar... Kabus bunların kabileden ayrılmalarıyla başlar. Buda tabii ki biriyle ilişki sürecine girilmesi olayıdır ki, aman allahım bigbang teorisi için bile bilim adamları o kadar kafa yormamıştır.
Bu kabileden arkadaşlarınız var ise mutlaka tanıklık etmişsinizdir. Bir ilişki mi başlıyor, yeni bir ulus mu kuruluyor ayırt etmek neredeyse imkansız. Ve kendinizi bir anda arkadaşınızın hayatının obsesif detayları için kafa yorarken bulursunuz. ( hemen koşarak uzaklaşın)
Fakat kabus bununla bitmez, asıl "şiddet" ilişki başladıktan sonra yaşanır. Uzun süredir duyulan özlem, kafada çiftlerin yapabileceği şeylerin listesi, ukte kalmış fotoğraf parçalarına yerleştirilen kafalar... vs... vs... deliren bir kabile üyesi artık gücünün maksimum seviyesine ulaşarak "ilişki sendromuna" kapılmıştır. Büyük geçmiş olsun... Bu sendrom maalesef ölümcüldür...
İşte benim dağlarda karşılaştığım çift bu sendromların hepsini sergiliyorlardı. İlişkinin başı ve ikisi de kabilesinden yeni ayrılmışlar. Kendilerini mutlu etmek adına sosyalleşmeye başlamışlar fakat çift olarak sosyalleşmelerinin getirdiği kaygıyla ortama zehirli gaz gibi titreşen ölümcül bir hava katıyorlar. Gerekli gereksiz her yerde, bununuza sokulan bir telefon ve peşinde "pardon fotoğrafımızı çeker misiniz?" ile başlayan diyalog, "bakim nasıl çıkmış?" "aşkım gözünü kapamışsın" "pardon, tekrar çekebilir misiniz?" ... Facebook birazdan bir çiftin daha ne kadar mutlu olabildiğine tanıklık edecek ve fotoğrafı çeken ben karşımda gördüm şeyin mutluluk olmadığını biliyorum.... Kaptan biliyorsun, aşk ya da ilişki düşmanı değilim ...Hatta ruhum sevgiden beslenir, bir adamı düşlemiyorsam yaşamıyorumdur... Ama bu "ilişki sendromu" yaşayanlar hasta ruhlular... Şimdi hepsinin ortak özelliklerini sıralayacağım ve bana hak vereceksiniz.
İlişki sendromu yaşayan çiftlerin ortak özellikleri:
1) Uzun süredir yaşadıkları yalnızlıklarından şikayet halinde olduklarını asla itiraf etmedikleri için, ilişkiye girer girmez aşırı sosyal eğilim gösterirler (çift olarak) Kahvaltı org., diğer çiftlerle yemekler, evde yapılan klasik şeyler.
2) Karşılarındakine kendilerini anlatma çabasına girişirler ki bu çoğu zaman kendi gerçekliklerinin dışında kafalarında yarattıkları karşısındakinin hayran olacağı kişiye ait çarpıtılmış hikayelerdir
3) Sosyal ortamda (facebook twitter) sürekli fotoğraf ve mutluluk içeren bildirim paylaşma halleri
4) Bebekçe konuşma denilen yeni bir dili gerekli gereksiz kullanma tavrı
5) Bitmek bilmeyen mesaj ya da whats up kullanımı, ki ilişki telefon sayesinde hızlı yol kat eder böylece beklenen tartışma ve kavga anlarına da hızla yaklaşılır
6) Hayatında eksik noksan ne varsa bu ilişkinin bunu kapatacağı beklentisiyle başlayan yanlış yolculuklar
7) Ortak nokta bulmak için çırpınışlar ki bu çoğu zaman körlük derecesinde, algıyı kapatma eğilimiyle başlar. Karşısındakini yalın olarak görmektense kendi yüklediği anlamlar etrafında başka bir dünyadan bakma halleri... kırmızı alarm burada çalmaya başlar. Çünkü hayal kırıklıkları yakındır...
8) Mesajlara gelecek yanıtların yarım saat gecikmesi durumunda yaşanan abartılı öfke nöbetleri... Kaygı, güvensizlik ve kötülük artık başını çıkarmaya başlamıştır...
9) Bu en büyük tehlike "can sıkıntısı"... artık birlikte yapılan etkinliklerde can sıkıntısı, trip atma, laf sokma vs olayların başladığı zamanlardır... "Neden hep aynı şey oluyor?" gibi anlamsız sorularla beyin yeme kısmı ise ara öğünleri bile efsane bir şölene çevirir...
10) Ayrılık çanları kimin için çalıyor? kısmında artık büyülü aşk gitmiş yerini asla konuşmayı beceremeyen iki yorgun ruha bırakmıştır... Facebook iletileri alıntı yapılan anlamlı laf sokmaca cümlelerinden ibarettir, çiftler arası haberleşme twitter dan sağlanır.. Hala bir şans vardır ama adımı karşıdakinin atmasıyla beklenen anlamsız bir girdaptır... Çoğu zamanda kimse adım atmaz.
İşte ilişki sendorumun genel döngüsü böyle.. peki bunun bir reçete ve tedavisi var mı? Elbette... Buradan bedavaya bilgi verecek değilim ama ben buldum!!!! Artık soytarı değil, sarayımın kraliçesiyim... Darısı başınıza.
Kaptan, galiba gemide kadın olmaması doğru bir kararmış.
Hasretle, selamlıyorum sizi.
Seyr-i Alemciniz.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder