27 Mayıs 2013 Pazartesi

homeless lardan jeep le dolaşmaya ....

Sevgili Kaptan,

Seyir defterine bilirim ki Londra’yı yazmamı beklersin…  Gezginler için kendi gözümden küçük notlarım olacak ama hikaye bu sefer gezide değil…

Sana “Onur” u anlatmak istiyorum…  

Henüz 23 yaşında, üç yıl önce gelmiş Londra’ya. “İlk geldiğimde – yes- demekten başka tek kelime konuşamıyordum” diyen Onur’un, İngiltere’de bir hayat kurması ve çalışma izni alması ise ayrı bir olay.  Bu tip hikayelere aslında çoğumuz alışığız ama Onur’u benim gözümde ilginç yapan sorularıma verdiği düz cevaplar. Basit bir mantık ve kendi dünyasındaki yalın gerçeklik. Kafamı karıştırmaya ve hep alengirli düşünmeye alıştığım için onurun hayat karşısında ki yalın duruşu beni hemen içine aldı hikayesinin.
Onur, geceleri  bisiklet sürerek daha çokta turistlere hizmet ederek taşımacılık yapıyor. Bir gece sabaha karşı saatlerde yolda yürürken konuştuğumuzu duyup “abla bende türküm” diyen sese “merhaba” dememle başladı muhabbetimiz.  Aslında Londra’da bir Türk’e rastlamak değil, rastlamamak acayip bir durum.  Ama Onur’un belli ki konuşası gelmiş o gece.  



Hikayesini  büyük bir hevesle bir çırpıda anlattı. Anlatırken sesi tek nota ve gözleri donuk bir şekilde boşluğa bakıyordu. Sıra hayallerine geldiğinde bir anda neşelendi. Önce gözleri parladı sonrada gülmeye başladı.  İnsan hayalleri için yaşıyor kaptan ya da gerçekleşmeyen hayallerine inat…

Onur için, Londra’nın en güzel tarafı günde iki kez Starbucks’a gidecek parasının olması ve Mc Donalds’ın fakirlerin mekanı olduğu bir ülkede yaşamanın rahatlığı… Birde kız arkadaşı… Psikoloji bölümünde okuyan, iyi bir ailenin kızı olan sevgilisinden bahsederken ben ona çok yetersizim ama yine de beni seviyor… demesi hayret vericiydi… 

Onur’un hayali, Londra’da bir restoran açmak… Ama öyle bizim Türk kebapçıları gibi değil… Onur’un deyimiyle “ciggsiiii olacak abla” “öyle herkes giremeyecek içeri”….
İçimdeki annemin ruhu dile geldi sohbetimizin bir anında “yavrum okula falan gitsene sen bak dilini de biraz daha geliştir böyle olmaz” dediğimde güldü bana.  “Abla, burada benimle bisiklet işi yapanların çoğu Polonya, Fransız, Yunanistan da üniversite okumuş…. Türkiye’den gelen biyoloji öğretmeni bile var, ben 4 bin lira kazanıyorum sadece günde 4 saat çalışarak, okusam Türkiye’de ne yapıcam ayda 2 bin liraya çalışmam ki ben…”



Israrla devam ediyorum (annem de ısrarcıydı, çıkmıyor içimde ki ruhu), ama bak kariyerin olur, dünyayı algılaman değişir, para her şey değil… Hazır gündüzlerin boş burada ücretsiz okullar var, eğitimin zararı olmaz….falan filan gece sabaha karşı 4 sularında böyle laflar….
Onur dedi ki “abla ya ben Türkiye’ye geldiğimde jeep’e binmek ve lüks mekanlarda gezmek istiyorum, o senin dediğin okullar bana bunu vermez…”

Onur, o jeep’e binecek… bebekte dolaşacak… Luca’da bir kadeh bir şey içecek…
Onur, renkleri tam olarak göremeyecek, onur notaların yetmediği melodileri dinlemeyecek, onur bir romanı okurken hiç çıkmadığı bir yolculuğa çıkmayacak, onur derin bir nefes alıp görünen dünyanın ötesine bakmayacak….

Ama Onur jeep’e binecek, başarmanın tadını yaşayacak, onu kaybetmemek için çalışacak, çalışacak ve çalışacak… Sonra gün gelip anladığında, çocuklarının okuması için daha çok çalışacak… Onlara para yağdıracak… Onur’un çocukları ise babasının jeepiyle …….. bu hikaye aslında hepimizin hikayesi, neden kutsal kitapta yer vermemişler aceeeebaaa….

Birde benim sokak sanatçısı ve evsiz olan bobie var… Müthiş bir yetenek . Renkli tebeşirlerle yerlere resim yapıyor. 20 yıldır evsiz… 50 li yaşlarda… “Gözümü açtığımda genelde nerede uyandığım bilmem ve hemen etrafıma bakarım gece nerede sızmışım diye, bu beni yaşama bağlayan en büyük tutku” derken… Hayattan vazgeçmişliği mi yoksa hergün yeni hayata başlangıcı mı güzel bilemedim… Ama Onur’dan daha mutlu ve gülümserken içinde ki kahkahası yaşama yaşam katan cinsinden bobie’nin…


Birlikte yerlere resim yaptık, para dilendik, şarap içtik ve güldük… Hayalleri yoktu sadece o anı vardı…
Bobie ve Onur, bana Londra’nın iki güzel armağanı oldu…
Gemiye selamlarım olsun kaptan,

Saygılarımla,
Seyr-i Alemciniz…







Hiç yorum yok:

Yorum Gönder