Sevgili Kaptan,
Bu şehirde yeni arkadaşlar edindim. Sokak lambası olarak çalışıyorlar geceleri. Öyle çok parlak tipler değiller ama bulundukları yere ışık saçıyorlar. İlk başlarda pek hoşlanmamıştım onlardan hatta biriyle kavga bile ettim. Hemen kızmayın, söz verdiğim gibi beladan uzak duruyorum. Sadece yıldızları aradığım bir gece karşıma çıkan bir sokak lambasından biraz daha kararmasını istedim o kadar. Tabi ki görev adamı, dinlemedi beni.
Uzunca bir yolun ortasında tek başına duruyordu öylece. Yanında da bizim lambalardan biri. Adı, "bank". İsmi banada komik geldi. Çok dingin ve deneyimli biri. Hayat üzerine saatlerce konuştuk. Yaklaşık çeyrek asırdır orada oturuyormuş. Öyle çok insan hikayesi görüp dinlemiş ki ansiklobedi çıkarmak istese bütün harfleri en az on tur dönebilir diye düşünmekten kendimi alamadım. Bu halinden çok mutlu. Dinlemeyi seviyor. Bana da en büyük öğüdü o, oldu. "İnsanları dinlemeyi öğrenmelisin kızım", dedi. "İnsan doğası gereği kendini anlatmak, ifade etmek ya da sadece var olduğunu göstermek için türlü şarlatanlıklar yapıp durur ama dinlemekte bir yoldur bunu hiç bilmez" diye devam etti. Gemide konuşmamı yasakladığınız günler geldi aklıma. Hani, doğanın dilini öğrettiğiniz zamanlar. Önce kendi dilimden vazgeçecektim ya. Hani bir ay boyunca hiç konuşmamıştım. Sonra da bana büyük bir ders vermiştiniz. Hiç unutmuyorum, gerçekten doğanın dilini öğreneceğim diye bir ay boyunca susup kuşları denizi hatta balıkları dinledikten sonra hiçbirini anlamadığımı fark ettiğimde çok üzülmüştüm. Fakat siz bana "sonunda dinlemeyi öğrendin, işte doğanın dili" demiştiniz. Sevinsem mi üzülsem mi? bilememiştim. Tabi ki gemide ki en ilginç aydı benim için. Bazen susmak çok işe yarıyormuş kaptan, karada pek yapamıyorum bunu ama eskisinden daha iyi dinliyorum.
Karada kalmanın buhranları içindeyim. Yolculuğun kendisine dönüşme vaktidir. Sular iyice çekildi kıyılarda, gemiler uzun süre yanaşamaz yaşadığım şehrin rıhtımına.

Minik bir tartışma diyelim bizimkisi. Öyle de ilerledi ahbablığımız. Aslında iyi çocuklar. Şimdi, ben yıldızlara bakmak istediğimde kısa süreliğine karartıyorlar kendilerini. Çok şey görmüş, geçirmişler. Bu şehrin gecelerini onlardan dinlemenizi isterdim. Her gece kaldığım yere dönerken bana eşlik ediyorlar. Yol boyunca kelime oyunu oynuyoruz. Oyun şöyle; asla yanyana gelmeyecek kelimelerin bir araya geldiğinde anlamlı bir cümle olmasına dikkat ediyoruz. Mesela "diri bir ölüydü" ya da "gürültülü bir sessizlik vardı"... vs. Kolay gibi görünmüştür eminim ama oynamaya başladığınızda anlamlı olacak anlamsız kelime öbekleri bulmakta güçlük çekebiliyorsunuz. Sokak lambalarıyla yürüdüğümüz bir gece, ki yürümekten oldukça yorgun düşmüşüm, beni başka bir dostlarıyla tanıştırdılar. Oldukça yalnız görünüyordu.

Şehirde ki ilk dostlarım işte böyle yürüdüğüm gecelerde yoluma çıktılar. Dedim ya karada kalınca yolculuğun kendisi oldum, onlarda yolcularım.
Bu arada biri daha var kaptan, senden bahsetmemden pek hoşlanmıyor. Henüz geceleri yoluma çıkmaya cesaret edemediği için yolcum olamadı. Uzaktan izleyip, yolcularıma laf edip duruyor. Ona gülümsüyorum. Nedense gülmeyi bırakmış. Gözleri cin gibi. Sanki sürekli birileri ona zarar verecekmiş gibi bakıyor. Dinlediklerini yalanlar ya da gerçekler diye ayırıyor. Daha ona hikayeler anlatmaya başlamadım. Çünkü kulaklarına muhafızlar dikmiş, kontrolsüz kalbine ya da beynine ulaşmak kolay değil. Hikayelerimi saklıyorum. Muhafızların onları didik didik etmesine izin veremem.
Bu şehrin gecelerinde, korku var kaptan. Özellikle geceleri, sevmeye korkuyorlar. Geceleri göz teması kurmaktan çekiniyorlar. Geceleri bir yabancıya yardım eli uzatmaktan kaçınıyorlar. Hatta geceleri çalışmak bile alışkanlıklarına ters geliyor.
Ama birçoğu geceleri uyuyamıyor, ne mi yapıyorlar.... "Hiç"... bu şehrin gecelerinde çok güzel hiç yapılıyor...
Tayfalara selamlar, yemeklerinize dikkat etsinler, rom fıçılarını arada güneşe çıkartsınlar, pusulanız kalbiniz yönünüz ben olayım....
selamlar,
Seyr-i Alemci.
Çokkkkkkkk teşekkür ediyoruz efem :))) ellerine sağlık Burçak
YanıtlaSil