Merhaba Çocuk,
Sana 20 yıl öncesinden yazıyorum. O altında yattığın ağacın gövdesinden, ellerim soğuktan uyuşmuş, gözlerim yanmaktan zor görür halde, ıslanmış kıyafetlerim ise bütün bedenimi yakıp kavuruyor... Ama bana mısın demiyorum, yüreğimdeki ateş; alev aldı bir kere... Söndürecek bir su, üfleyecek bir hava yok artık buralarda...
Sanma ki savaştayız; biz bir "gülme" sevdasındayız... Gülünecek halimize ağlayanlar da var elbet, onlarda "analarımız"...
Sen o parkta yatıp yuvarlanasın, biranı açıp sevgiline sarılasın diye, biz çok güldük yavrum... Durmadan güldük... Gözümüzün yaşı dinmedi gülmekten (!)
Gülümsedik sonra hiç tanımadığımız birine... Öyle yoldan geçen, belkide bir daha hiç karşılaşmayacağımız bir çift yabancı göze... Sanki gözler buluştukça, o yabancılık dağıldı... Gülümseyen gözler arttıkça baktık ki tanıdık bir şeyler var içinde... Benden bir şey, senden bir şey, bizden bir şey... İşte o anda, birden renklendi dünya... Duvarlar, ağaçlar, yerler... İnsanlar... Gökkuşağı gibi sardı dört bir yanımızı... Sana o renklerin içinden yazıyorum yavrum (!)
Yeşiline, alına, moruna, siyahına, beyazına sahip çık sende !
Biz o parkta gerçekten güldük yavrum... Vurdular güldük, yaktılar güldük, sövdüler güldük... Bazen sinirlerimiz bozuldu ona da güldük... Gülmekten ölenler bile oldu aramızda... Onları unutma yavrum, unutma ki değerlerin yaşam boyu en sağlam temellerin olsun.
Sonra yorulduk ve durduk yavrum... Gülmekten o kadar bitkin düşmüştük ki "durduk"... Dünya döndü, devran değişti biz "durduk". Niye mi durduk? Birisi sana gelip "burda ne duruyosun yürü git" demesin diye durduk... Sen istediğin yerde durabil diye durduk... Bazı duran akıllara karşılık, sakince durduk...
Sen çok okudun, izledin, dinledin biliyorum yavrum... O parkın hikayesini en az yüz bin kere dinledin. Ama bir şeyi dinlemedin; gece karanlığında ürkerek çarpan taze yürekleri... Şimdi kapat gözlerini, yaslan yaşlı ağacın gövdesine, çalan melodide hepimizin yüreği var yavrum...
gezi notları -1-
Seyr-i Alemci
Sana 20 yıl öncesinden yazıyorum. O altında yattığın ağacın gövdesinden, ellerim soğuktan uyuşmuş, gözlerim yanmaktan zor görür halde, ıslanmış kıyafetlerim ise bütün bedenimi yakıp kavuruyor... Ama bana mısın demiyorum, yüreğimdeki ateş; alev aldı bir kere... Söndürecek bir su, üfleyecek bir hava yok artık buralarda...
Sanma ki savaştayız; biz bir "gülme" sevdasındayız... Gülünecek halimize ağlayanlar da var elbet, onlarda "analarımız"...
Sen o parkta yatıp yuvarlanasın, biranı açıp sevgiline sarılasın diye, biz çok güldük yavrum... Durmadan güldük... Gözümüzün yaşı dinmedi gülmekten (!)
Gülümsedik sonra hiç tanımadığımız birine... Öyle yoldan geçen, belkide bir daha hiç karşılaşmayacağımız bir çift yabancı göze... Sanki gözler buluştukça, o yabancılık dağıldı... Gülümseyen gözler arttıkça baktık ki tanıdık bir şeyler var içinde... Benden bir şey, senden bir şey, bizden bir şey... İşte o anda, birden renklendi dünya... Duvarlar, ağaçlar, yerler... İnsanlar... Gökkuşağı gibi sardı dört bir yanımızı... Sana o renklerin içinden yazıyorum yavrum (!)
Yeşiline, alına, moruna, siyahına, beyazına sahip çık sende !
Biz o parkta gerçekten güldük yavrum... Vurdular güldük, yaktılar güldük, sövdüler güldük... Bazen sinirlerimiz bozuldu ona da güldük... Gülmekten ölenler bile oldu aramızda... Onları unutma yavrum, unutma ki değerlerin yaşam boyu en sağlam temellerin olsun.
Sonra yorulduk ve durduk yavrum... Gülmekten o kadar bitkin düşmüştük ki "durduk"... Dünya döndü, devran değişti biz "durduk". Niye mi durduk? Birisi sana gelip "burda ne duruyosun yürü git" demesin diye durduk... Sen istediğin yerde durabil diye durduk... Bazı duran akıllara karşılık, sakince durduk...
Sen çok okudun, izledin, dinledin biliyorum yavrum... O parkın hikayesini en az yüz bin kere dinledin. Ama bir şeyi dinlemedin; gece karanlığında ürkerek çarpan taze yürekleri... Şimdi kapat gözlerini, yaslan yaşlı ağacın gövdesine, çalan melodide hepimizin yüreği var yavrum...
gezi notları -1-
Seyr-i Alemci
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder